RockMarket

...sinema


film bilgi
Sene:2000

Yönetmen:
Fatih Akin
 
Senaryo:
Fatih Akin

Oyuncular:
Moritz Bleibtreu,
Christiane Paul,
Idil Ülner,
Mehmet Kurtulus,
Jochen Nickel
Im Juli

Bu yıl gitmek isteyip de fırsat bulamama bahanesine sığınarak görmediğim iki film vardı.Tesadüf (belki de değil) ikisi de Türk yönetmenlerin filmiydi: “Uzak” ve “Temmuz’da”. VCD hadisesinden hoşlanmadığım için bir özel gösterim bekliyordum ki evde hasta hasta yatarken TV’de “Temmuz’da” yı izleme fırsatı buldum. Filmin 2000 yapımı olduğunu öğrendikten sonra da kendi kendime biz bu filmi izlemek için neden bu kadar bekledik diye sormadan edemedim.

“Temmuz’da” (Im Juli) tek kelimeyle özetlemek gerekirse “samimi“ bir film. Türüne gelince; kimileri romantik komedi dese de bana sorarsanız bir yol filmi.Yol filmi deyince genelde kasvetli ve izlemesi zor filmler gelir aklıma ama “Temmuz’da” akıp gidiyor. Hadi rakam vererek konuşalım. Filmi 12 saat içinde 3 kez izledim. İlk izleyişimin hemen arkasından bir diğer kanalda tekrarı veriliyordu ki aynı zaman diliminde bir şampiyonlar ligi maçı da oynanmasına rağmen Juli’yi seçtim.-Yani filmi demek istemiştim.- Ertesi sabah kahvaltıdaki tekrarında ise artık aile fertleri Almanca kelimeleri anlamaya başlamıştı.

Kısaca konuyu da verelim: Esas oğlan Daniel, Hamburg’lu bir matematik öğretmeni. Esas kızımız Juli ise bir sokak satıcısı. Daniel’e uzaktan uzağa sevdalanan Juli , ona evsanevi olduğunu söylediği bir yüzük satar. Efsaneye göre üzerinde güneş simgesi bulunan yüzüğü takan kişi yine üzerinde güneş olan birine aşık olacaktır. Belli ki o zamana kadar aşk mefhumuyla tanışmamış olan Daniel hikayeden etkilenir. Aynı gece Juli’nin onu davet ettiği sokak festivalinde elbisesinde güneş resmi olan bir Türk’le (Melek) tanışır. Tesadüflere fazlaca inanan safdil kahramanımız Daniel, Melek’in peşinden İstanbul’a gitmek için yollara düşer. Yolda rastladığı Juli de ona katılır. Böylece Daniel Melek’e , Juli de Daniel’e sevdalı, bir sınırdan bir sınıra yolculuğumuz başlar. Bundan sonrasını sırf yanındaki güzeller güzeli Juli’yi görmemekte ısrar eden Daniel’e ekran başında küfürler savurmak için bile izleyebilirdim.

“Temmuz’da” nın yönetmeni Fatih Akın. Yalnızca bu filmiyle kendisi nazarımda günümüzün en iyi yönetmenleri arasında yerini aldı bile. Geçenlerde kendisini bu filmde de oynayan Mehmet Kurtuluş'la birlikte bir röportajda izlemiştim. Evet, itiraf ediyorum adamın konuşmasını duymadan önce kafamdaki Almancı imajına dayanan bazı önyargılarım vardı. Ama adam o Almancı aksanıyla öylesine ayakları yere basan laflar etti ki utandım.

Okuduğuma göre filminden bahsederken de “İşte bir Alman bir Türk’e aşık oluyor. İstanbul’a geliyor. Güzel kızlar var. Falan filan” gibilerinden birşeyler demiş. Dedim ya samimi bir film diye. Adamın samimiyetinden kaynaklanıyor işte. Fatih Akın belli ki sinemadan bir izleyicinin aldığı keyfi alıyor. (Filminde bir şekilde gözüken yönetmenlerde ortak olduğunu düşündüğüm bir özellik. Kendisi de Romanya sınır polisi rolündeki performansıyla göz dolduruyor.) Bu keyfi filmi izlerken siz de paylaşıyorsunuz. Sonuçta yönetmen çok kişisel bir iş yapmasına rağmen ortaya evrensel bir ürün çıkıyor..Ben filmi izlerken bir Türk filmi ya da bir Alman filmi izliyormuş hissine kapılmadım. Sadece bir film izledim. Daha doğrusu bir Fatih Akın filmi izledim. Bundan sonra da bir filmi izlemeden önce onun Türk, Alman, Amerikan olması eskisi kadar umurumda olmayacak sanırım. Fatih Akın film boyunca bu kimlik meselesiyle de dalgasını geçmiş:

Daniel’e yardım eden Türk’ün adının İsa olması, Hırçın Sırp Luna’nın minibüsündeki plakada bulunan YU kısaltmasının önüne “ex” in ilave edilmesi, İsa’nın arabasındaki nazar boncuğu, Romanya –Macaristan sınırındaki polisler, Daniel’in bir Türk kızına aşık olmasına rağmen “Bulgar polisi bize bunu yaptıysa Türkler ne yapmaz? Türkler daha kötüdür” mealindeki sözleri...

Bunda biraz Almancı’ların yaşadığı "ne Türk ne Alman" durumunun da etkisi var galiba. Sonuçta kendinizi içinde bulunduğunuz toplumda ne size yakıştırılan azınlık kimliğine ne de çoğunluğa yakın hissediyorsanız mecburen evrensel bir bakış aramak durumundasınız. Dünya fikir hayatına damgasını vurmuş bir çok önemli ismin Yahudi olması bundan kaynaklanıyordur belki de.

Bu arada bir sahnede Che dövmesi olan kamyoncu Leo ile Juli’nin özgürlük üzerine konuşmaları ve sonrasında Leo’nun Juli’ye jesti vesilesiyle gerçekleşen, Akın’ın minik saygı duruşuna da değinmeden geçemeyeceğim.

Ve müzikler... Aslına bakarsanız tekrar tekrar izlememin en önemli nedeni müzikler. Yazılar geçerken elde kağıt kalem akordeonun ağırlıkta olduğu o melodiyi bulmaya çalıştım ama nafile. (Bilen varsa haberim olsun.)  Sezen Aksu’nun “Değer mi”si ve Brooklyn Funk Essentials & Laço Tayfa’nın ölmez eseri “In the Buzzbag” den parçalar da filme ayrı bir güzellik katıyor. (Kapanış jeneriğinde "In the Buzzbag" in belki en iyi parçası olan “Ska Ka-Boop” la gaza geliyorsunuz ki sinemaseverler bu parçayı bira içtikçe haremsel fanteziler kuran bir adamın maceralarının anlatıldığı Marmara 34 reklamlarından da hatırlayacaktır.) Kötü olan ise filmin bir soundtrack albümünün olmaması.

Son tahlilde:
-Temmuz’da: Temmuz kadar sıcak bir film.
-Juli:Temmuz kadar güzel bir kadın.
-Fatih Akın: çok güzel bir adam.
-Askıya aldığım Almanca öğrenme işine hız veriyorum.
-Bu filmi izleyin.

RockMarket